Yeni Özgürlük Alanları’na Ek, 1990[1]

Toni Negri

Çeviren: Özgür Gökmen

Birikim 101 (1997).

“Roma, Rebibbia Hapishanesi / Paris, 1983–1984”: 1985 yılında yayımlanan Yeni Özgürlük Alanları’nın Fransızca metninin sonundaki bu kronolojik not suni değildir. İki yazar arasındaki diyalog, yazarlardan birinin hapiste bulunduğu uzun yıllar boyunca bir kesintiye uğramadı. Aslında bu mahpusluğun son yılında, baskıya ve baskının etkilerine rağmen, komünist siyasal programın devamına dair bir çalışma yapmaya karar vermiştik. 1984’te içimizden biri hapishaneden çıkıp sürgüne gittiğinde, böyle bir proje üzerinde çalışma fırsatı doğmuş oldu.

Bu metin böylece ortaya çıktı. Komünist programın devamlılığı, mücadelelerimizin anısı ve devrimci tercihe yönelik siyasal ve etik bir sadakat, dostluğumuzu ve tartışmalarımızı yenilememize katkıda bulundu. Bu dönemin nasıl kasvetli olduğunu hatırlatmama pek gerek yok. İtalya’da “kurşun yılları” hiç bitmeyecek gibi görünüyordu; ülkede kurşuni bir siyasal ve toplumsal iklim gelişmişti. Fransa’da güçlü bir toplumsal yenilenme programı ile iktidara gelen sosyal demokratlar, daha sonra politikalarını dönüştürmüşlerdi ve kendilerine sermaye tarafından tevdi edilmiş olan yeniden yapılanma işini yürütüyorlardı. Atlantik İttifakı’nda Reagan ve Thatcher’ın gerici maceraları doruk noktasına ulaşmıştı ve SSCB’de (ancak şimdi idrak edebildiğimiz bir şekilde) Stalinizm’in —hâlâ vahşi olmasına rağmen— en son kalıntıları iktidardaydı.

İran ve Irak arasındaki “küçük” kan gölü, Güneydoğu Asya’da yeniden ortaya çıkan yamyamlık ve Latin Amerika ile Güney Afrika’nın faşizmi ile “apartheid”ı gibi sahne arkasından gelen gürültüler ya da arada sırada meydana gelen “sınırlı” ya da “yerel” savaşlar dışında bu korkunç hareketsizliği tehdit edecek herhangi bir şey görünmüyordu. İstikrarlı bir karşı devrim döneminde yaşıyorduk. 1980’lerin ikinci yarısında önemli hale gelecek olan yeni hareketler —değişkenliğe ve örgütlenmeye dayanan, anti-ırkçı, maddi olmayan talepleri güçlü hareketler— henüz ufukta görünmemişti. Aksine 1970’ler boyunca süregiden hareketler acıklı, dermansız ve umutsuz bir şekilde can çekişiyordu.

Tam da bu koşullarda, umuda dair bir söylemi yenileyerek, bir kez daha devrim hakkında yazmaya karar verdik.

Bizimkisi bir umut söylemiydi, olumlu manada bir kopuştu. Ama kimse, arkadaşlarımız bile, meseleyi anlar görünmüyordu; durumumuz ilginç, doğaçlama ve demodeydi. Buna rağmen, bu tür karşı çıkışlara takılmadık; çünkü, yalnızca tek bir şeyle, küçük de olsa, bir militanlık ve gelişen bir öznellik nüvesini yeniden inşa etmekle ilgileniyorduk. Bu, 1970’lerin siyasal mağlubiyetine karşı, özellikle de, kapitalist kutupta etik sinizmin yeni, “zayıf” değerleri, siyasal rölativizm ve parasal gerçekçilik ile desteklenen, bir pişmanlık, ihanet ve kendine acıma ideolojisinin üretimince takip edilen siyasal mağlubiyete karşı direnmek demekti.

“Naiflik” kartını oynayarak, hayatta kalmanın ve devrimci bir öznellik yaratmanın hâlâ mümkün olduğunu göstermek istedik.


  1. Félix Guattari ile Toni Negri’nin birlikte yazdıkları Yeni Özgürlük Alanları, ilk kez Fransa’da Nouvelles Espaces de Liberte adı ile 1985’te yayımlanmış; Toni Negri, burada ilk birkaç paragrafına yer verilen eki, kitabın Amerika’da basılan İngilizce çevirisi için, 1989’da sürgün hayatı yaşadığı Paris’te kaleme almıştır. Artık hayatta olmayan Guattari ile bugün tekrar Rebibbia Hapishanesi’nde bulunan Negri, kitabı yazmaktaki amaçlarını ilk sayfalarda şöyle naklederler: “Amacımız ‘komünizm’i içine düştüğü itibarsızlıktan kurtarmaktır. Bir zamanlar insan soyunun kollektif yaratımıyla çalışmanın özgürleşmesi için müracaat edilen komünizm, bunun aksine insan soyunu boğmuş / baskı altına almıştır. Komünizmde, hem kollektif hem de bireysel fırsatların özgürleşimini gören bizler, bireyi yok eden bu düşünce ve tutku tasnifini tersine çevirmeliyiz. (…) Şimdi artık her şey, çalışmanın amacı kadar toplumsal hayat tarzları, haklar kadar özgürlükler, yeniden icat edilmelidir. Biz komünizmi, bir kez daha, çalışmanın özgürleşmesine yönelik kollektif bir mücadele, yani varolan duruma bir son verme olarak tanımlamaya başlayacağız. (…) Bütün dünyayı devasa bir reddiye ve umut dalgası ile süpürecek, aynı anda hem tekil hem de kollektif olan, hayal gücü kuvvetli, yaratıcı bir süreç tasavvur ediyoruz. Komünizm hayata yapılan çağrıdan başka bir şey değildir: [Komünizm] bugün sadece baskının ve sömürünün süregiden artıdeğerine değil; ama, aynı zamanda dünyanın ve onunla birlikte insanlığın da imhasına yol açan işin kapitalist ve sosyalist örgütlenmesinin kuşatmasını kırmaktır.” Bkz. Communists Like Us: New Spaces of Liberty, New Lines of Allience, with a “postscript, 1990” by Toni Negri, İngilizceye çevirenler Michael Ryan, Jared Becker (New York: Semiotext(e), 1990), 7, 9–10, 11.  ↩