Wim Wenders
Çeviren: Özgür Gökmen
körotonomedya (1997). Blindspot Photography 9 (Güz-Kış 1997).
Bir film çektiğinizde her zaman birçok insanla uğraşırsınız.
Kameranızın önünde her zaman oyuncular olur.
Anlatacağınız bir hikâye vardır.
Uymanız gereken bir program vardır.
Kısıtlı bir bütçeniz olur.
Seyahat ettiğimde ve fotoğraf çektiğimde
farklı bir ritmim vardır.
Aniden,
ufuk, gökyüzü, binalar, ağaçlar ve çevredeki her şey önem kazanır.
Ah, evet, insanlar da,
fakat onlar çevreleri içinde buharlaşır.
Fotoğraf adaleti yeniden kurar:
Manzara artık sadece hikâyenin içinde geçtiği arkaplan değildir.
Filmlerde, manzaraların ve mekânların gittikçe artan bir şekilde oyun dışı bırakıldıklarını hissediyorum.
Televizyon üslubuna, odaklanmamış arkaplanlara karşı yakın çekimlerin hâkimiyetine kurban oldular.
Bir filmde,
belirli bir çerçeve içinde olmayan her şey
gene de vardır.
Bir sonraki kesmede
ya da kamera bir yandan öbür yana dönmeye başladığında
görünür hale gelebilir.
Bir fotoğrafta,
çerçeveniz dışındaki her şey sonsuza dek dışlanmış olarak kalır.
Belki bu benim sürekli şeyleri merkeze almaya çalışmamın nedenidir; böylece şeyler azami düzeyde bir güvenlik alanına sahip olur.
Bir fotoğraf çekmek, bir odanın dışına, dışarıdaki dünyaya pencereden bakmak gibidir.
Fakat pencereye daha fazla yaklaşamazsınız,
tüm gördüğünüz dünyanın pencereyle çerçevelenen kısmıdır.
Bir filmde,
pencereye kadar gidebilir
ve oturduğunuz yerden görmediğiniz her şeyi görebilirsiniz.
Bir fotoğraf çekerken,
itimat edebileceğim bir çerçeve bulamazsam,
ve bu yüzden kendimi kaybedersem,
ya da eğer bir merkez,
ya da ufuk çizgisi ile onun şeklini verdiği manzara arasında
bir denge yoksa,
ya da çizgilerin ya da renklerin ahengini göremezsem,
tüm tecrübe anlamsız hale gelir —
resim boş kalır.
Doğru, fotoğraflarımda çok insan yoktur, fakat
her zaman, bir gün artık orada olmayacak, insanların arkalarında bıraktıkları ya da biz
konuşurken ortadan kaybolabilecek bir şeyler vardır.
Kaybolan her şey beni cezbediyor.
Fotoğraflarıma bakarsanız,
insanları kasten onların dışında bırakmaya gayret ettiğimi düşünebilirsiniz.
Fakat tam tersine,
çoğunlukla beyhude yere birinin yaklaşmasını beklerim.
Son kertede,
manzaraların tamamen bizim varlığımızla etkilenmemiş olduklarını görebilirsiniz.
Evlerimiz, asfaltımız ve arabalarımız bile kalıcı bir etki bırakmaz.
Los Angeles, Ocak 1997