Unutulmuş Bir Risaleyi Hatırlamak
Hilâl Altında Dört Sene
Adlı Kitap Hakkında Mütalea”

Özgür Gökmen

Toplumsal Tarih 143 (2005): 42-48.

Büyük harbin başlangıcında müracaat ettiği Avrupa hükûmetlerinin hiç birinden yüz bulamıyarak muhtemelen o zaman heyeti ıslahiyeyi teşkil eden Almanların delâletiyle Türk Ordusuna gönüllü sıfatıyle girmiş ve harbin nihayetine kadar Ordumuzda kalmış bulunan Venezuellâlı Rafael de Nögales adındaki şahıs tarafından yazılıp Berlin’de tabettirilmiş olan «Hilâl altında dört sene» [Vier Jahre unter den Halbmond] adlı kitabın Şark darülharekâtına ait kısmının tercümesiyle uzun müddet o cephede vaziyeti umumiyeye temini vukuf ettiren memuriyette bulunmuş olan E. Kay. Hakkı Bey’in buna ait bir cevabını ihtiva eden bu risale, ecnebilerin ve hele Nögales gibi sevabıkı ve hasep ve nesebi karışık kimselerin memleketin ve Ordunun en harim köşe ve bucağına ve en teferruatlı işlerine karıştırılmasının ne büyük mahzurlar doğuracağına gözel ve yeni bir örnek olmak itibarıyle mütaleaya şayandır. Hilâl Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap, 1931

Hilâl Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap adlı risale, Büyük Erkânı Harbiye Reisliği X. Şube tarafından yayımlanmış. Ve evet, aradan geçen 70 küsur seneden sonra bugün hâlâ mütalâaya şayan. Fakat elbette yukarıda beyan edilen itibarla değil. “Ermeni sorunu”na dair mevcut resmî görüş ve millî refleksin ilk kaynaklarından biri olduğu için. Hatta belki de sadece, yukarıdaki kısacık takdim dahi Cumhuriyet’in ilk döneminde ne tür bir toplumsal tahayyüle sahip olunduğuna dair bir ipucu verdiği için.

Resmî Görüş, Millî Refleks

Ermeni kıyımına dair bundan bir evvelki en şiddetli milliyetçi hezeyan 2000 sonu, 2001 başında yaşanmıştı. O dönem gündemi belirleyen evvela Amerikan Temsilciler Meclisi’ndeki teşebbüs, ardından Fransız Parlamentosu’nun onadığı kanun tasarısı; hezeyanın tetiklenmesine vesile de Halil Berktay’ın verdiği bir mülâkat oldu.1 O hezeyan perdesinin arkasına bakıldığında, “Ermeni sorunu” hususunda devletlû kesimin iki şey söylediği görülüyordu: Meseleyi hukuksal zeminde ele alalım ve meseleyi tarihçilere bırakalım.

İlk görüşün en büyük müdafii Gündüz Aktan’dı. Muhtemelen hâlâ da öyle. Bilhassa Fransız Parlamentosu’nun tek cümlelik yasama kararından sonra Radikal gazetesindeki köşesinde yoğun bir şekilde bu meseleyi ele alıp açıkça, “bu saatten sonra kimse tarih okuyup görüş değiştiremez,” demişti. “Ermeni olayına ilişkin gelişmeler, şu veya bu şekilde, bir sona doğru ilerlediğimizi gösteriyor. Mücadeleyi güçlü olduğumuz hukuk alanına çekemezsek ve eskisi gibi tarih araştırmalarıyla cevap vermeye çalışırsak, yenilgiden kurtulmak mümkün değil.”2 Öte yandan, tarihe ve tarihçilere müracaat etmekten de geri durmuyordu. “Yüzyılın ilk soykırımı”, geçen yüzyılın başında Balkanlar’da yaşananlardı ve bu konudaki “görev”, “bunu ilk anlayan İlber Ortaylı gibi büyük tarihçilerimizde”ydi.3 Buradaki kontratak saiki aşikârdır. Hukuken yapılacak bir müdafaa, tarihle desteklenecek bir hücum...

Aktan, ilk andığım makalesinde TBMM’nin 93 Harbi’ni ve Balkan Savaşları’nı soykırım ilan etmesi gerektiğini de yazdı. Bunu, “kimseden bir şey talep etmek için değil”, “hatırlamak ve ağlamak için” kaydıyla dile getirmiş olsa da, söze şöyle başlıyordu: “Demek iskelet sayımı başladı. Siz Ermenilerinkini saymaya başladınız. Çok güzel. Biz de Balkanlar’ı hatırlamalıyız.”4 Balkanlar’ı elbette hatırlamalıyız. Ancak Aktan’ın tüyler ürpertici bir şekilde söylediği gibi değil!5

Kaldı ki Balkanlar’da yaşananları hatırlamak ve anlamak Anadolu’da yaşananları anlayabilmek için de elzem. Erik Jan Zürcher, Ermenilere yönelik zulmün, ancak, dörtte biri Rusya’dan ya da Balkanlar’dan kaçan ya da onların çocukları olan İmparatorluk’un Müslüman unsurlarının daha önceden maruz kaldığı travma bağlamında anlaşılabileceğine işaret ediyor. Jön Türkler’i güdüleyen, tepkisel Müslüman milliyetçiliğinin mahsulü olan bir tavırdır. Ermenilere dair emirleri verenler, birçoğunun doğduğu ve büyüdüğü toprakların Balkan Savaşı’nda kaybedildiğini gören, Balkanlar’da savaşırken İttihat ve Terakki’ye katılmış ve Balkanlar’da ve Kafkasya’da yaşananların Anadolu’da da gerçekleşmek üzere olduğuna kani olan Jön Türkler’dir.6

”Mesele tarihçilere bırakılmalıdır” görüşü, o dönem Cumhurbaşkanı tarafından da öne sürüldü; buna en büyük destek de Halil İnalcık’tan geldi.7 İnalcık, Osmanlı arşivlerinin, otuza yakın devletin tarihini içermesi nedeniyle dünya tarihinin en önemli kaynaklarından biri olduğunu söylüyordu. Bu arşivin kullanımına, arşivden çıkan belgelerin “Türkiye aleyhinde bazı milli kampanyalara hizmet ettiği kaygısı”yla 1989’da getirilen kısıtlamaları eleştiriyor; “bazı kötü niyetli insanların arşiv belgelerimizi yanlış yönde kullanmak üzere alabilecekleri” ihtimaline temas etmekle birlikte, “bir caddede kaza oluyor yahut cinayet işleniyor diye o yolu kapatamazsınız,” diyerek arşivlerin “modern bir zihniyet” ile kullanıma açılması gerektiğini ifade ediyordu. “[…] belge karşısında hiçbir tarihçi aksini iddia edemez ve gerçeği çarpıtamaz. Başka bir deyimle, arşivlerimizin dünya tarihçilerine açık bulundurulması kendi milli menfaatimizdir.” İnalcık’a göre, “Ermeni soykırımı üzerine çarpıtılmış iddiaları düzeltmek için de başvuracağımız ve her yerde öne süreceğimiz bir şey, Osmanlı arşivlerinin bu konu üzerinde araştırmalara açık bulunduğunu dünyaya anlatmaktır.”

Şimdilik bu tavrın galip geldiğini biliyoruz. Arşivlerimiz açık, tarihçiler gelip çalışsın, deniyor. Aynı esnada millî refleks, resmî görüşle tezat teşkil eden tek cümle sarf edeni vatan haini ilan etmeye devam ediyor. Risaleye bakmadan, bahsi geçen iki metin ve yazarları hakkında bir miktar bilgiye ihtiyacımız var.

Rafael de Nogales kimdir, eserleri nelerdir?

Cevap verilen kitap, 1924 tarihli bir otobiyografi, Venezüelalı Rafael de Nogales Mendez’in (1877-1937) hatıratı. Ben metinleri mukayese için bu hatıratın 1926 tarihli İngilizce çevirisini kullandım.8 Kitabın başlık sayfasında “Dünya Savaşı Esnasında Ermenistan’daki Türk Kuvvetlerinin Genel Müfettişi ve Sina Askeri Valisi” olarak takdim edilen Rafael de Nogales, 24 bölümde, 1915’ten itibaren Osmanlı İmparatorluğu üniforması altında geçirdiği dört senenin hikâyesini anlatıyor. Bir hatırat birçok nedenden ötürü yazılabilir. Bu kitap daha ilk cümlesiyle kendisini ele veriyor: “Resmî bir sıfatla Ermeni kıyım ve tehcirlerine tanıklık etmiş tek Hıristiyan olarak vaziyetimin tuhaflığını uygun bir biçimde izah edebilirim.”

Kaymakam (Yarbay) Hakkı, kitabın 4 ila 9. bölümlerini çevirmiş, bunun sonuna “Hilâl altında dört sene adlı kitap hakkında mütalea”sını eklemiş.9 Çeviri için kullanılan Almanca nüshanın tam künyesine yer verilmemiş, ancak bunun orijinal İspanyolca yayından hemen bir sene sonra yapılan Almanca çeviri olması gerekir.10

Rafael de Nogales Mendez, ihtilâlci bir ruh taşıyan maceraperest bir seyyah. Yüzyıl başında İspanyolların safında ABD’ye karşı savaşmış; Meksika Devrimi’ne katılmış; Nikaragua’da Sandinistlerin yanında, Venezüela’da diktatörlüğün karşısında yer almış. I. Dünya Savaşı’na Osmanlı saflarında katılmış. Gönüllü olarak hizmet ettiği Osmanlı Ordusu’ndan, Harbiye Nezareti’nden beyan-ı teşekkür ile verilen terhis vesikasıyla ayrılmış. Bu vesika Four Years Beneath the Crescent’ın 382 ile 383. sayfaları arasında yer alıyor. Günümüz Türkçesine yapılmış bir çevirisi de Mehmet Necati Kutlu’nun daha sonra bahsedeceğim çalışmasında (s. 124) mevcut. Doğruluğunu teyit etme şansım yok, ama Nogales’in Osmanlı Ordusu’ndayken aldığını söylediği oldukları iddia edilen muhtelif nişan ve madalyalar da (İftihar, Şefkat, Mecidi, İmtiyaz nişanları ile iki harp madalyası) Antonio Prieto Barrio’nun Askeri Remiz Koleksiyonu sitesinde erişilebilir durumda.11

Ne var ki Rafael de Nogales’in I. Dünya Savaşı’nda ilk tercihi Osmanlılar değildir. Bunun garip hikâyesi hatıratın hemen başında naklediliyor. Nogales, İspanyol ve yerli köklere sahip bir Venezüelalı. Ancak çocukluğu Almanya’da geçmiş ve eğitiminin büyük kısmını orada tamamlamış. Dolayısıyla savaş başladığında bir ikilemle karşı karşıyadır. Kendi anlatımıyla, “bir yanda Almanya’daki gençliğine dair mesut hatıraları, öte yanda Latin [karakterinin] yaradılıştan gelen özgürlük aşkı”. Bu ikilimden kurtulduğunda, şahsi duygudaşlığını, kendisini, “bir gecede onur ve bağımsızlıklarının bilincinde bütün güçsüz ama kahraman milletlerin müdafii haline gelen Belçika”nın hizmetine sunmak için feda edecektir.12 Ne var ki teşebbüsleri ne Belçika, ne de daha sonra görüşeceği ülkeler nezdinde müspet bir netice verir. Belçikalılar Nogales’i Venezüela tabiiyetinden ötürü reddederler. Kendisine Fransız kuvvetlerine katılmasını teklif eden rütbeli bir Fransız subayı, nizami kuvvetlere kabulünün imkânsız olduğunu, ancak yabancılar lejyonunda yer alabileceğini söyler. Nihayetinde, Bulgaristan’daki Alman Askeri Ateşesi von der Goltz ve Osmanlı Büyükelçisi Fethi Bey (Okyar) vasıtasıyla kendisini İstanbul’da bulur. Dediğine göre, Enver, Liman von Sanders ve von Bronsart paşalar tarafından içtenlikle karşılanır. Tabiiyetini terk etmemiştir. Verdiği şeref sözü altında savaşmak üzere 12 Şubat 1915’te doğuya gönderilir.13

Rafael de Nogales, ilginç kişiliğine, farklı dillerde yayımlanmış birçok kitabına14 rağmen yakın vakte kadar unutulmuş, hiç değilse ihmal edilmiş bir isim. 1920’lerin ikinci yarısında Hilâl Altında Dört Sene’nin Almanca baskısını müteakiben yayımlanmış birtakım kitap eleştirileri var.15 Bundan sonra hakkında bulabildiğim ilk çalışma 1977 tarihli.16 Muhtemelen geçen yüzyılın ikinci yarısında yayımlanmış, benim erişemediğim başka çalışmalar da mevcuttur. Fakat birden bire artan yayın sayısı, Rafael de Nogales’e asıl ilginin 1990’ların ikinci yarısında doğduğunu gösteriyor. Bu konuda çalışan Jasmina Jäckel de Aldana’nın yazdıkları da bu durumu teyit eder nitelikte. Venezüela tarih araştırmaları, onlarca sene devam eden sessizliğin ardından, bu “uzun süre önem verilmemiş ve ihtilâflı” kişiliğin hayatını ve eserlerini yeniden keşfetmeye başlıyor. Bu maceraperest asker, gazeteci ve yazarın en çok göze çarpan özelliği, I. Dünya Savaşı’nda Nogales Bey adı altında Osmanlı Ordusu’nda savaşmış olması. “İhtilâflı” olması da Hıristiyan kimliğine rağmen 1915’de Van’da yaşanan çarpışmada Ermenilere karşı Osmanlı kuvvetlerini "sevk ve idare etmiş" olmasından kaynaklanıyor. Gene de Aldana’dan Nogales üzerine en önemli çalışmayı 1997’de Caracas’taki Simon Bolivar Üniversitesi’nde siyaset bilimci Kaldone G. Nweihed’in yaptığını öğreniyoruz.17 Hâlen Venezüela Bolivar Cumhuriyeti’nin Ankara Büyükelçisi olan Nweihed, 2003’te Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde Nogales üzerine bir konferans verecektir.18

Aynı dönemde dikkat çeken bir diğer çalışma, Türkiye’den. Mehmet Necati Kutlu’nun daha sonra Türkiye’de Bir Gezgin Şövalye Nogales Méndez (İstanbul: Gendaş Kültür, 2000) adıyla yayımlanacak olan 1996 tarihli yüksek lisans tezi.19 Bu kitaba yazının sonunda kısaca temas edeceğim.

Artan ilginin vardığı son nokta, Hilâl Altında Dört Sene’nin İngilizce baskısının kısa bir süre evvel Gomidas Enstitüsü’nce Sterndale Klasikleri serisinden tekrar yayımlanmış olması. Kaderin bir cilvesi olsa gerek, seneler evvel Kaymakam Hakkı’nın nankörlükle itham ettiği Nogales, bu kez Gomidas Enstitüsü’nce "anti-Ermeni" olarak tarif ediliyor.20

Ve Kaymakam Hakkı

Kaymakam Hakkı’ya gelince, Hilâl Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap, Hakkı Bey’in muvazzaf subaylıktan ayrıldıktan sonra da vatan hizmetine devam ettiğinin en büyük ispatı.21 I. Dünya Savaşı’nda Şark cephesinde memur bulunduğunu bu risaleden öğreniyoruz. Nogales ile 1915’te Hasankale’deki 3. Ordu Karargâhı’nda tanıştıklarını da.22 Nogales’in gösteriş düşkünü ve işbilir biri olduğunu düşündüğü anlaşılıyor. Ancak bu teferruat. Zira Kaymakam Hakkı’nın asıl iddiası, Nogales’in hatıralarında bitaraf kalamamış ve hakikatten ayrılmış, Hıristiyanlık hissine mağlup olarak kitabını nankörce bir sürü tezyifkâr mütalâa ve fikirle doldurmuş olması. Risalenin amacı, Nogales’in “hakikate uymayan fikir ve mütalâaları”na cevap vermek. Kaymakam Hakkı böylece bize, başka şeylerin de yanında, o dönem alınan tedbirlerin meşru olduğunu anlatıyor.

Hilâl Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap

Nogales’in kitabını ben kendi adıma temkinle okuduğumu söylemeliyim. Hatıralarını yazarken, daha kitabın ilk cümlesinde ipucunu verdiği şekilde kendi durumunu meşru kılmaya yönelik bir çabası olduğu, Ordunun yapısı hakkındaki bilgisinin yeterli olmadığı, kendisini olduğundan daha önemli göstermeye gayret ettiği ve daha başka şeyler düşünülebilir. Fakat Hilâl Altında Dört Sene bu ve benzeri gerekçelerle temkinle okunsa dahi o dönem yaşananlar hakkında bize çok şey söylüyor. Ermeni kıyımından mesul gördüğü İttihatçı liderler hakkındaki tespit ve iddiaları da yabana atılır cinsten değil.

Kitabın önsözü, savaş esnasında Filistin’deki Britanya Kuvvetleri’nde askeri gözlemci sıfatıyla Nogales’in karşıt saflarında yer almış ABD’li Yarbay Edward Davis tarafından yazılmış. Davis’in, Nogales’in Ermeni kıyımının ürkütücü teferruatlarına dair canlı yorumlarını belki de üstünkörü okuyacak olanlara bir ikazı var: Nogales, yazdıklarını harfiyen kastediyor, fakat bu mezalimle ilişkili Türk ve Kürtleri tarif ederken çok dikkatli bir tefrik yapmıştır. Müşahedeleri, kapsayıcı biçimde bütün Türk halkını suçlayan dağınık fikirlilerin iddialarına ispat teşkil edecek şekilde kabul edilemez. Mesela, diyor, Davis, Nogales “tüm kusurlarına rağmen, Türkün, Şark’ın ilk asker ve centilmeni olduğuna hiçbir şüphe yok” deme itinasını gösterir ve şuna şahadet eder: “Osmanlılar’ın Nizami Ordusu Ermeni katliamlarında tamamen kabahatsizdir."23

Mehmet Necati Kutlu, Hakkı Bey’in Nogales’i “fazla sert ve acımasız bir tarz”da eleştirdiğini düşünüyor.24 Neden böyle düşünüyor, bu kanıya nasıl varmış; öğrenemiyoruz. Zira, aşağıda yapacağım uzun alıntılardan anlaşılabileceği üzerine Hakkı Bey’in Nogales’e temel eleştirisi, hatıratında Ermenilere yönelik muameleye dair yazdıkları. Kutlu’nun kitabında buna dair bir tartışma ya da yorum yok. Çünkü Kutlu’nun kitabında esasen Nogales’in Ermenilerin maruz kaldığı muameleye dair anlattıklarına hiçbir atıf yok. Kutlu “yapıtın özeti” başlığı altında, Nogales’in hatıratında Hakkı Bey tarafından eleştirilen bölümleri şöyle özetlemiş: “Ordunun bu dönemde [Nogales Van’a vardıktan sonra] içinde bulunduğu zor şartlar, Ermenilere karşı verilen mücadele ve Kafkas Cephesi’ndeki kanlı çarpışmalar bu bölümlerde detaylı olarak anlatılır. Türk Ordusunu arkadan vuran Ermeni çetelerine ve hıyanet içindeki diğer unsurlara karşı alınan tedbirlere de bu bölümlerde yer verilir.”25 Bir tek şunu söylüyor Kutlu: “[...] yapıtta ağırlıklı olarak geçen, Birinci Dünya Savaşı esnasındaki sözde Ermeni öldürme olaylarını da analiz etmekte fayda vardır.”26 Bu “analiz”de Nogales’in kitabında bu konuda ne geçtiğini öğrenemiyoruz. Bunlar her ne ise, Kutlu’nun sonucuna göre, “Ermeniler ile ilgili bölümler hissi bir bakış açısıyla yazılmış”.27 Fakat Kutlu’ya göre, “Ermenilere karşı olan sempatisine karşın, Nogales’in oldukça doğru saptamalar yaptığı bölümler vardır.”28 Kutlu’nun kitabında, Nogales’in azınlıklar hakkında yazdıklarından karın ağrıtmayacak ya da resmî görüşü destekleyebilecek olanların neredeyse tamamına temas edilmiş.29 “Doğru saptamalar” bunlar olsa gerek.

Nogales’in hatıratını ve Kutlu’nun kitabını meraklısına bırakıp risaleye gelelim. Hakkı Bey’in hatıratın 4 ila 9. bölümlerini çevirdiğini söylemiştim. Bunun en hafif tabiriyle esnek bir çeviri olduğunu belirtmek lazım. Çeviride kelime grupları, cümleler, yer yer paragraflar atlanmış. Bunların çeviri haricinde bırakıldığına dair herhangi bir işaret yok. Her birini tek tek göstermek bu yazının amacı değil; gene de en azından bölüm başlıklarının mukayeseli bir dökümünü vereyim:

Chapter IV Winter in Erzurum (s. 43) -- 4. Fasıl Hasankale’de Ordu Karargâhında (s. 3)
Chapter V Through the Country of the Kurds (s. 50) -- 5. Fasıl Erzurum’dan Van Gölü’ne (s. 6)
Chapter VI The Bloody Road to Van (s. 59) -- 6. Fasıl Ermeni isyanı (s. 12)
Chapter VII The Siege of Van (s. 72) -- 7. Fasıl (s. 20) [Başlık yok.]
Chapter VIII Khalil Bey and the Russian Assaults (s. 98) -- 8. Fasıl Halil Bey kuvvei seferiyesi nezdinde (s. 34)
Chapter IX Khalil Retreats Before the Russians (s. 109) -- 9. Fasıl Ric’at ve Ermeni mezalimi (s. 40)

Hakkı Bey, “doğrusunu yazmayı vicdanî, millî ve vatanî bir vazife” telâkki ettiği Nogales’in “hakikate uymıyan fikir ve mütalealar”ını şöyle tasnif etmiş:

1 - Ordunun sevk ve idaresine taallûk eden hususlar;
2 - Kürtler ve Ermeniler hakkında etnoğrafik malûmat;
3 - Ermeni tehciri ve Ermenilere reva görülen zulüm ve itisaf.30

Bundan sonrasını yorum yapmadan, alıntılarla geniş bir biçimde özetlemeye çalışayım—Hakkı Bey zaten kendisini ele veriyor:

Hakkı Bey’in “ordunun sevk ve idaresine taallûk eden hususlar” faslında, en dikkat çekici iddiası, Nogales’in Van’da Osmanlı Kuvvetleri’ni sevk ve idare etmiş olduğu iddiasının doğru olmadığı. Kumanda Vali Cevdet Bey’dedir. Ayrıca Nogales’in kitabındaki portresinde görülen muhtelif madalya ve nişanlar gibi, binbaşılığa terfi hakkında da hiçbir malümat yoktur. Ve bu hayalî rütbe ve nişanlar muharririn şahsı hakkında kafî derecede fikir vermektedir.31 Madalya ve nişanlar konusunda kimin haklı olduğunu tespit edebilmem mümkün değil, ancak rütbe konusunda terhis belgesi Nogales Bey’in doğru söylediğini gösteriyor.

“Etnoğrafik malûmat” faslında Hakkı Bey’in ilk itirazı Nogales’in Kürtler üzerine yazdıklarına dair. Hakkı Bey, Van tarihi ve Kürtler hakkında tetebbuat kitabına atıfla şunları söylüyor:

Kürt adlı bir millet yoktur. Asur kitabelerinde de şimdiye kadar Kürt ismine tesadüf edilmemiştir. Avrupa uleması Kürtlerin menşeini tetkik etmiş, Kürt namı altında müstakil bir millet bulamamışlardır; nihayet bunların uzun müddet İran harsi altında kalmış, muhtelif zamanlarda müteferrik surette gelerek bu mıntıkaya yerleşmiş Türklerden ibaret olduğu neticesine varmışlardır. İngiliz ansiklopedisi Kürtlerin Türkler olduğunu sarahaten zikretmektedir. Halk arasında da Kürt kelimesi bir milliyet ifade etmiyor. Kürt, cahil, dağlı, çapulcu mânasına gelir. Aşiret hayatını terkedip kasabaya yerleşen, ticaret hayatına atılan kimseler dağlılara Kürt demeğe başlamışlardır.32

[...] Nögalis ihtimal ki Kürtlerin Diyarbekir tarafından etrafa yayıldıklarına dair tarihlerde mevcut an’ane üzerine muteber Kürtlerin Salâhaddin’e mensup olduklarına kail olmuştur. Diyarbekir tarafından havaliye gelmiş olan Kürtler Halidîlerin ahfadındandır; Halidîler ise Hititlerden ibarettir; Hititler ise tamamen Türktür.

Sonra Ermenilere geçiyor:

Nögalis kendi macerasında Van havalisini Ermenistan addetmiş ve buraya Ermeni orartor’u adını vermiştir. Halbuki, Van havalisi öteden beri Türk yuvasıdır; Ermenistan değildir. Ermeniler Milâttan 6 asır evvel Firijyalılarla beraber Anadolu’ya muhacir olarak gelmişlerdir. Asırlarca İranîlerin idaresi altında kalmışlardır ve 4. asra doğru ancak bir kabile hükümeti tesisine muvaffak olmuşlarsa da bu çok devam etmemiştir.33

Risalede en çok yer tutan, “Ermeni tehciri ve Ermenilere reva görülen zulüm ve itisaf” faslı. Hakkı Bey’e göre Nogales’in Ermeniler hakkında verdiği malûmat,

çok mübalâğalıdır ve hakikate de uygun değildir. Ötede beride baş gösteren isyan hareketleri, yollarda tesadüf eylediği muhacir kafilelerinin manzarası bu zatin efkâr ve hissiyatı üzerinde çok müessir olmuş; bu tesirin sevki ile daima Ermeniler lehine mütalea serdeylemiştir. O sırada Van, Bitlis havalisinde binlerce Türk aileleri kafile halinde sefil, perişan bir vaziyette dahile hicret ediyorlardı. Birçok Türkler yollarda Ermeni çetelerinin taarruzuna uğruyorlardı. Bunları tamamen meskût geçmiştir.34

Nogales, Ermeni tehcirindeki asıl saikin ne olduğuna da hiç temas etmemiştir. Hakkı Bey tehcir muamelesinin asıl sebeplerini bilmek gerektiğini söyleyip arka planıyla beraber bunu anlatmaya başlıyor: Mutlakiyet devrinde Ermeni milleti Türk idaresinden memnun değildir. Meşrutiyet’te istiklal peşinde koşmaya başlarlar. Türklüğe ve Türklere karşı buğzü nefreti attıracak eserler yazarlar, gençlerin fikirlerini zehirleyecek ihtilâl, milliyet, istiklâl esasları üzerine kitaplar çıkarırlar. Meşrutiyet dersi vermek için Ermeni köylerine gidenler, Ermenilerin hürriyetinin silah ve bomba ile hasıl olacağına dair telkinlerde bulunurlar. Bomba imalini öğrenmek için Erzurum, Kayseri, Sivas, Diyarbakır, Van, Bitlis gibi mühim yerlerden Amerika’ya, Avrupa’ya, Rusya’ya adam gönderirler. Patrikhane, murahhashaneler birer komitacı yatağı olur. Komitacılık en ufak köylere kadar kol salar. Harbi umumî sırasında Ermenilerin senelerden beri maskeler altında kalan asıl çehreleri meydana çıkar. Patlak veren isyanlar, ihtilâller, bu harekâtın zannolunduğu gibi bir iki sebükmağzın tertip ve teşebbüsü olmadığını ve bütün Ermenilerin komitacıların teşkilâtına dâhil olduklarını meydana çıkarır.35

Osmanlı Ordusu’na karşı tertipler alınır, çete faaliyetleri başlar. Savaş başladıktan sonra bu faaliyetler artar, isyan hareketleri çoğalır. Hükümet, Van ihtilâline kadar, Ermeniler tarafından yapılan taşkınlıklara, isyanlara karşı sükûnetini muhafaza eder, bunları mevzi tedbirlerle mahallinde söndürür. Her tarafta müdafaa vaziyetinde kalmayı tercih eder. Fakat alınan tedbirlere ve hükümetin müsamahasına rağmen komitaların faaliyeti artar. “Memleketin en buhranlı zamanında vazifei vataniyeden firar eden, casusluk yapan, hayatımıza kasteden, askere, jandarmaya, İslâm ahaliye karşı en müthiş cinayet ve şenayii irtikâp eden, ateş ve kan saçan Ermeni komitalarına ait merkezlerin derhal seddine ve efradının dağıtılmasına lüzum” görülür ve bu karar “24 Nisan 915’te icraya mecbur” olunur.36

Bu tedbir de sükûn ve asayişi, memleketin müdafaasını temine kâfi gelmeyince, hükümet 27 Mayıs 1915 tarihinde, on bir aylık tahammülden sonra mecbur kalarak tehcir kanunu çıkarır.

Hayat ve bakasını temin için binlerce evladını harp meydanlarında feda eden bilâ terfrikü cinsi mezhep bütün ahalisinden vatana karşı her zamandan ziyade bir merbutiyet bekliyen bir Devletin kendisini dahilde işgale, arkadan vurmaya çalışanlara karşı tehcir kararını ittihaz etmesi en tabiî ve meşru bir haktır. Hükûmet bu hakkını istismalde geç bile kalmıştır. İhracın yalnız komitacılara hasrına imkân yoktu. Çünkü komitacıların teşkilâtı en ufak köylere kadar tevsi edilmiş, her köyde komita şubeleri tesis, çete teşkilâtı icra olunmuştu.37

İsyanlar devam eder. Van ihtilâlinden sonra, Şebinkarahisar’da isyan çıkar.

Amasya Ermenileri de kasabayı ateşe verdiler. Bu yangında 14 mahalle tamamen yandı. Fındıcık, Yozgat, İzmit, Hacin’de yangınlar çıkarılmıştır. Ayrıca da Urfa’da isyan başlamıştır. Bütün bu vak’alar mıntıkai harp haricinde kalan Ermenilerin de dahile tehcir edilmelerini intaç etti. Tehcir edilen Ermenilerin muntazam surette sevkedilmeleri hükûmetçe çok arzu ediliyordu. Bunun için de her tarafa lâzım gelen tebligat yapılmıştı. Fakat memleket hali tabiîde değil hali harpte idi. Bütün vesaiti nakliyesini Ordu ve memleketin ihtiyacatı uğrunda kullanıyordu. Bu hususta yapacağı yardım ancak imkânla mütenasip olabilirdi. [...] Esasen Şârk vilayetlerinde müreffeh hayat geçiren, servet ve ticarete hâkim olan Ermenilerdi. Her Ermeni vaziyetinden, hayatından memnundu. Memnun olmayan komitacılardı. Komitacılar Ermeniler üzerinde müthiş bir istibdat yapıyorlardı, bu istibdadın tesiriyledir ki teşkilât en ufak köylere kadar teşmil edebildi. [...] Gerek seferberlik sırasında ve gerekse büyük Harbe girdikten sonra Van, Muş, Bitlis, Karahisar, Zeytin, Urfa mevkilerinde filen başlayan isyan ve diğer yerlerde de yakalanan ihtilâl tertibatı ve elde edilen silâh ve bombalar Ermenilerin hayatı Devlete kastettiklerini kat’iyyen tevil götürmez bir surette ispat etmişti.38

Hükümetin mukabelesi ıztırarî müdafaadan başka bir şey değildir.

Bu müdafaa esnasında her iki taraftan da zaiyat olmuştur. Nögalis sadece Bitlis, Siirt havalisinde Ermeni muhacirlerine yapılan muameleleri bertafsil hikâye ediyor. Bitlis, Muş vilâyetleri dahilindeki Ermeni köylerinin esnayı ihtilâlde Türkler ve Kürtler aleyhine irtikâp eyledikleri şenaat ve fecaatten hiç bahsetmiyor. Filhakika, Bitlis, Muş havalisinde katliâmlar olmuştur. Fakat buna sebep olan ve bu uğurda ilk silâh atan Ermenilerdir. Ermeniler de Avrupa’nın tahrikât ve telkinatı ile ihtilâller, isyanlar tertip etmişlerdir. Türkler sadece müdafaa vaziyetinde kalmışlardır. Ermeniler bu işte daha zararlı çıkmışlarsa, daha çok zaiyata maruz kalmışlarsa bunun sebebi kâfi derecede hazırlanamamış ve ihtilâl hareketlerine daha erken başlamamış olmalarındandır. Maahaza Ermeniler tarafından gerek Rusların ileri harekâtı esnasında ve gerekse Rusların işgal eyledikleri yerleri tahliye ettikten sonra katil ve imha edilmiş Türklerin miktarı bir milyondan çok fazladır. Buna ait maalûmat 3. Osmanlı Ordusunun (Ermeni mezalim dosyası)nda mevcuttur. Yukarıda arzedilen malûmat resmî vesikaya müstenittir. Bu malûmat bize gösteriyor ki Ermeni tehcirine ve binnetice birçok Ermeninin mahvına sebep olan gene Ermenilerdir.39

Hakkı Bey’in, bilhassa son cümledeki yorumunu değerlendirmeyi okuyucuya bırakalım. Ancak ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabilen Nogales’in kitabının, Hakkı Bey’in ya da Kutlu’nun yazdıklarından çok daha fazlasını içerdiği bilinmeli. Osmanlı üniforması taşımış bir Venezüelalının, kendi durumunu izah etme çabası olan bu hatıratın Türkiyeli okuyucuyla buluşma vakti herhalde gelmiştir. Hatta Hakkı Bey’in risalesini de içeren bir baskı, belki çok daha isabetli olacaktır.


1 Neşe Düzel, Halil Berktay ile mülâkat, “Ermenileri Özel Örgüt Öldürdü”, Radikal, 9 Ekim 2000.

2 Gündüz Aktan, “Pandora’nın Kutusu”, Radikal, 5 Şubat 2001. Aktan’ın “hukuksal zeminde mücadele” kaygılarını dile getirdiği bir diğer yazısı için bkz.: “Unutulanlar”, Radikal, 10 Şubat 2001.

3 Gündüz Aktan, “Yüzyılın İlk Soykırımı”, Radikal, 31 Ocak 2001.

4 Aktan, “Pandora’nın Kutusu”.

5 Balkanlar’da yaşanan Türk/Müslüman kıyımının yakın tarihte yayımlanmış birinci elden bir tanıklığı için Gündüz Vassaf’ın kalemiyle nakledilen Rumeli doğumlu annesinin hikâyesine bakılabilir: Gündüz Vassaf, Annem Belkıs (İstanbul: İletişim Yayınları, 2000).

6 Erik Jan Zürcher, “Young Turks, Ottoman Muslims and Turkish Nationalists: Identity Politics 1908-1938”, Kemal Karpat, derleyen, Ottoman Past and Today’s Turkey içinde (Leiden: Brill, 2000), 160. Türkçesi: “Jön Türkler, Müslüman Osmanlılar ve Türk milliyetçileri: Kimlik Politikaları 1908-1938”, Osmanlı Geçmişi ve Bugünün Türkiyesi içinde (İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2004).

7 Prof. Halil İnalcık, “Osmanlı Arşivleri Dünyaya Açılmalı”, Radikal, 11 Şubat 2001.

8 Rafael de Nogales, Four Years Beneath the Crescent, İspanyolcadan çeviren Muna Lee (Londra: Charles Scribner’s Sons, 1926), xviii + 416 sayfa.

9 Rafael de Nögalis, Hilâl Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap, çeviren ve tenkit eden Kaymakam Hakkı (İstanbul: Askeri Matbaa, 1931), 76 sayfa. Bu yazının başındaki alıntı, risalenin 1. sayfasındaki “Başlangıç” başlıklı imzasız takdimden. Kaymakam Hakkı’nın mütalâası 57. sayfadan başlıyor.

10 Vier Jahre unter dem Halbmond: Erinnerungen aus dem Weltkriege von Rafael de Nogales, Autorisierte deutsche Ausg. mit 65 Abbildungen und einer Karte (Berlin: R. Hobbing, 1925).

11 Láminas: Cintas, Ribbons, Rubans (Antonio Prieto Barrio), http://www.coleccionesmilitares.com/cintas/europa/otomano.htm, Erişim Tarihi: Mayıs 2005. Bu sitede sergilenen madalya ve nişanların kaynağını tespit edebilmek için Antonio Prieto Barrio’dan, nişanların Venezüelalı Jesse Ruiz Moreno’nun koleksiyonuna ait olduğunu öğrendim. Askeri üniforma koleksiyoncusu Ruiz Moreno ile yazıştığımdaysa, bana nişanları kendisine miras bırakan dedesinin Nogales’in ahbabı olduğunu, nişanların dedesine de Nogales vefat ettiğinde Madrid’de diplomat olan bir akrabalarından intikal ettiğini söyledi. Bu yazışmalar, 27-28 Ekim 2005 tarihlidir. Nogales’in nişanları için Ek’e bakınız.

12 De Nogales, Four Years Beneath the Crescent, 1.

13 De Nogales, Four Years Beneath the Crescent, 1-11, 31.

14 Diğer İngilizce kitaplarının Britanya baskıları Londra’da Wright & Brown tarafından yapılmış. Memoirs of a Soldier of Fortune [Bir paralı askerin hatıratı] (1931), The Looting of Nicaragua [Nikaragua talanı] (1932), Silk Hat and Spurs [İpek şapka ve mahmuzlar] (1934).

15 J. R. Kaim, “Rafael de Nogales: Vier Jahre unter dem Halbmond”, Zeitschrift für Völkerpsychologie und Soziologie 5: 2 (1929), 238; “Vier Jahre unter dem Halbmond”, The Moslem World: A quarterly review of current events, literature, and thought among Mohammedans and the progress of christian missions in Moslem lands 17 (1927), 209; W. P., “Rafael de Nogales, Vier Jahre unter dem Halbmond. Erinnerungen aus dem Weltkriege”, Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft 5: 1 (1926), 83.

16 R. Norris Blake, “Nogales Méndez: ’Action Was His Byword’”, Revista/review interamericana 7: 3 (1977), 547.

17 Jasmina Jäckel de Aldana, “Del aventurero trotamundos al héroe nacional venezolano? [Maceraperest seyyahtan Venezüella millî kahramanına?]”, Estudios de Asia y Africa 35: 1 (2000), 101-130. Ayrıca bkz.: Jasmina Jäckel de Aldana, “Rafael de Nogales Méndez (1877-1937): militar, aventurero, trotamundo y escritor” (Texto para la conferencia en el Instituto Guatemalteco de Cultura Hispánica, el 15 de abril 1999, Ciudad de Guetemala) [“Rafael de Nogales Méndez (1877-1937): asker, maceracı, seyyah ve yazar” (15 Nisan 1999’da Guatemala Hispanik Kültür Enstitüsü’nde verilen konferans metni. Konferans Guatemala’daki Venezüela Büyükelçiliği’nin himayesinde düzenlenmiştir.]

18 “After 88 years, the Venezuelan Nogales is remembered in Van”, http://www.turkishdailynews.com/old_editions/10_23_03/dom2.htm, Erişim tarihi: Mayıs 2005.

19 [YÖK tez kataloğu] General Rafael de Nogales Mendez’in “Cuatro Anos Bajo la Media Luna” (Hilal Altında Dört Yıl) adlı yapıtında Türkiye ve Türkler hakkındaki görüşler ve izlenimler/Opinions and impressions about the Turks and Turkey in Rafael de Nogales Mendez’s “Cuatro Anos Bajo la Media Luna” (Four Years Beneath the Crescent). Kutlu, Mehmet Necati. Yüksek Lisans. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1996. 112 s., 25 ref. Danışman: Prof. Dr. Yıldız Ersoy Canpolat. Dili: Tr.

20 Britanya baskısı: Londra: Sterndale Classics, 2003; 348 sayfa. Enstitünün yorumu, yeni baskının tanıtım sayfasından: http://www.gomidas.org/books/nogales.htm. Nogales’e yönelik artan ilgiyi ispat eden, varlığından haberdar olduğum diğer çalışmalar da şunlar: Mehmet Necati Kutlu, “Yeni Bilgiler Işığında ‘Rafael De Nogales Mendez’”, OTAM: Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi 16 (2004); Violeta Rojo, “Memorias De Un Aventurero Venezolano: Rafael De Nogales Méndez” [Maceraperest bir Venezüellalının hatıraları], Contexto 6: 8 (2002), 65-80; VVAA, Un venezolano singular. Homenaje al general de Nogales Méndez [Müstesna bir Venezüelalı: General Nogales Mendez’e armağan] (Caracas: IDEA/Universidad Simón Bolívar, 1997).

21 Risalenin kapağındaki imza her ne kadar “Kaymakam Hakkı” olsa da, takdim sayfasındaki “E. Kay. Hakkı Bey” ibaresinden Hakkı Bey’in emekli olduğunu anlıyorum.

22 De Nögalis, Hilâl Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap, 57.

23 De Nogales, Four Years Beneath the Crescent, ix.

24 Mehmet Necati Kutlu, Türkiye’de Bir Gezgin Şövalye Nogales Méndez (İstanbul: Gendaş Kültür, 2000), 14.

25 Kutlu, Türkiye’de Bir Gezgin Şövalye Nogales Méndez, 35.

26 Kutlu, Türkiye’de Bir Gezgin Şövalye Nogales Méndez, 74.

27 Kutlu, Türkiye’de Bir Gezgin Şövalye Nogales Méndez, 130.

28 Kutlu, Türkiye’de Bir Gezgin Şövalye Nogales Méndez, 130.

29 Kutlu, Türkiye’de Bir Gezgin Şövalye Nogales Méndez, 66-87.

30 De Nögalis, Hilâl Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap, 57.

31 De Nögalis, Hilâl Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap, 62-63.

32 De Nögalis, Hilâl Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap, 63.

33 De Nögalis, Hilâl Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap, 64.

34 De Nögalis, Hilâl Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap, 65.

35 De Nögalis, Hilâl Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap, 65-67.

36 De Nögalis, Hilâl Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap, 67-73.

37 De Nögalis, Hilâl Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap, 74.

38 De Nögalis, Hilâl Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap, 75.

39 De Nögalis, Hilâl Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap, 76.