Tarihin Öcü: Marksizm ve Doğru Avrupa Devrimleri

Özgür Gökmen

Toplum ve Bilim 72 (1997): 165-167.

ALEX CALLINICOS
THE REVENVE OF HISTORY
MARXISM AND THE EASTERN EUROPEAN REVOLUTIONS
POLITIY PRESS, OXFORD 1991, 159 SAYFA

Callinicos’un 1989 sonrasında, eskiden Doğu Bloku olarak adlandırılan bölgeden gelen, gerçek sosyalistlerle bir araya gelmesi ve bu toplantıların kendisinde yarım yüzyıldan uzun bir süre önce Hitler ve Stalin tarafından bertaraf edilen uluslararası sosyalizmin yeniden canlanmakta olduğu hissini uyandırması, bu kitabı yazmasının ardındaki en büyük itici güçlerden birisi olmuş. Tarihin Öcü’nü, diğer şeylerin yanında, sosyalizm kuramı ve pratiği açısından, uluslararası solda Stalinizmin çöküşünün yarattığı etkiler üzerinde süregiden tartışmalara bir katkı olarak tasarlamış Callinicos.

Callinicos’un değerlendirmelerine temel oluşturan önermeleri son derece açık: Öncelikle, Doğu Avrupa’da 1989 sonrasında yaşanan siyasal deprem, sadece altı ülkede siyasal rejimin çökmesinin ya da uluslararası devlet sisteminin yeniden örgütlenmesinin ötesinde, hayati önemde bir ideolojik anlam taşımaktadır.

Callinicos’a göre, Rus İmparatorluğu’nun resmi ideolojisi/dini olan Marksizm Leninizm’in içi, bir meşruiyet kaynağı oluşturduğu ülkelerdeki rejimlerin çökmesinden çok önce, Doğu Bloku’nun bürokratik merkezi iktisadi yapılarının neden olduğu durgunluğun etkisiyle de boşalmıştır ve Komünist Parti iktidarının çözülmesi, Marksizmin aslında ve aslında sosyalizmin öldüğüne dair bir kehanet olarak ilan edilmiştir. Tarihin Öcü’nün amacı aslında tam da buna karşı çıkmak ve Marx tarafından inşa edilen devrimci sosyalist geleneğin, Marksizmin bir savunusunu yapmak.

Callinicos, insanların sosyalizm içinde başlıca iki ana akımdan söz ettiklerini belirtiyor kitaba yazdığı önsözde. Bunlardan ilkini, yani bazılarınca ortodoks komünizm olarak adlandırılan ve 1990 başlarına dek Doğu Bloku’nun resmi ideolojisi olarak kalan, sosyalizmin tek parti iktidarı ve bürokratik merkezi iktisadi yapı ile özdeşleştirilmesine neden olan Marksist-Leninist geleneği Stalinizm olarak adlandırıyor. Sosyalizmin bu biçiminin cazibesini kaybetmesiyle birlikte, birçok Batılı Marksist 1960’ların başından itibaren Stalinizm’in sol versiyonu olan Maoizme yöneliyor. Ancak Tanrı’nın ölmesi, hâlâ sosyalist kalmak isteyenleri, diğer ana akıma, yani kapitalizmi liberal Batı demokrasisi çerçevesinde dönüştürmeyi ya da en azından düzeltmeyi amaçlayan sosyal demokrasiye yöneliyor.

Stalinizm’i bir karşı-devrim süreci, Ekim Devrimi’nin amaçladığı her şeyin çözülmesi olarak değerlendiren Callinicos’un derdi de burada başlıyor aslında: Sözü edilen bu iki ana akımın yanı sıra bir büyük sosyalist, devrimci gelenek daha vardır ve bu da Marx ve Engels tarafından inşa edilen ve başlıca Lenin ve Bolşevikler, Troçki ve Sol Muhalefet, Luxemburg ve Gramsci tarafından sürdürülen gelenektir. Callinicos, Stalinizm’le ilgili iddiasının tarihsel olarak kanıtlanabileceği önermesi üzerinden Doğu Bloku’nda ölenin sosyalizm değil ama sosyalizmin reddiyesi olduğunu; bunun da bugüne dek bastırılmış olan otantik Marksist geleneğin yeniden gün ışığına çıkabilmesi için bir fırsat yaratabileceğini iddia etmektedir.

Bu varsayımlarla yola çıkan Callinicos, kitabın “Sosyalizmin Sonu mu?” başlığını taşıyan ilk bölümünde belki 1990’ların başında neredeyse bir olmazsa olmaza dönüştüğü için, Francis Fukuyama’nın yazdıklarından hareketle, 1989 sonrası Marksizm konusunda yaşanan tartışmaları değerlendirerek Stalinizm’in nelere yol açtığını göstermeyi amaçlıyor. Bunu takip eden “Eski Rejim ve Devrim” başlıklı bölüm daha çok Doğu Avrupa’dakileri de içermek üzere Stalinist rejimlerin doğasını ve gelişimini anlamak üzere kaleme alınmış.

Ekim Devrimi’ni ve yüzleşmek zorunda kaldığı kaderi, devrim/karşı-devrim ikiliği ile ele alan Callinicos’un aslında temel derdi, kendi deyimi ile, Doğu Avrupa’da yaşanan devrimlerin, Stalinizm’in materyalist tarihçi bir çözümlemesini geliştirmeye çalışanlarca sürdürülen klasik Marksist geleneği haklı çıkardığını ortaya koyabilmek. Burada Callinicos’un temel müracaat kaynağı, önsözde kendisinin de belirttiği gibi, 1947’de State Capitalism in Russia’yı (Rusya’da Devlet Kapitalizmi) yazarak, 1989 sonrası yaşanan gelişmeleri büyük ölçüde öngörebilmeyi başarmış olan Tony Cliff.

Bundan sonraki bölümde tüm bu yaşananların Batı’nın bir zaferi olarak yorumlanıp yorumlanamayacağı üzerinde kafa yoran Callinicos, “Pazarın Ötesi”nde başlığını taşıyan son bölümde, pazarın artık neredeyse solda yer alan herkes tarafından alternatifsiz görülmesi meselesine değiniyor. “İnançlı” bir sosyalist olarak elbette buna karşı çıkıyor. Üzerinde durduğu temalardan biri, planlamanın gerekliliği ve liberal demokrasiye karşı sosyalist demokrasinin hayata geçirilebilirliği.

Callinicos’un kitabı, özellikle “devlet kapitalizmi” değerlendirmesi üzerinden tarihin Stalinizm’den nasıl öç aldığını gözler önüne sermesi açısından son derece önemli. Ne var ki Sovyetler ve Doğu Bloku’ndaki rejimi devlet kapitalizmi olarak görüp Stalinizm’e karşı eleştiri geliştiren ve bu eleştiri üzerinden özgürlükçü bir sosyalizm anlayışını savunan tek akım, Callinicos’un ön plana çıkardığı Troçkist akım değil. Bu yüzden Callinicos’un otantik Marksist gelenek diye tabir ettiği geleneğin tanımı biraz sorunlu bir biçim alıyor. Tarihin Öcü’nün bir sıkıntısı da Callinicos’un kitabını 1990 tarihli Against Postmodernizm (Postmodernizme Karşı) adlı kitabında geliştirdiği reddiyenin, yani niteliksel olarak tamamen yeni, “sanayi sonrası” bir dönemde yaşadığımız görüşünün reddi üzerine kurduğunu önsözde bize söylüyor olması. İçinde yaşadığımız dönemin niteliksel farklılıklarını gözardı eden bir çözümlemenin, Doğu Avrupa’daki devrimlerle ortaya çıkan yeni fırsatları değerlendirmede eksik kalması kaçınılmaz gibi görünüyor.