“Stad şehir haricinde olmalıdır diye bir kaide yoktur”

Radikal Futbol, 6 Ekim 2002

Özgür Gökmen

Olimpiyat Stadyumu’nunda yaşanan kargaşanın üstünden çok zaman geçmedi. Galatasaray ile Olimpiakos arasındaki müsabakayı seyretmeye gidenlerin çektikleri eziyet günlerce konuşuldu. Gazeteler önce stadyuma ulaşmaya, ardından evlerine dönmeye çalışan kafilelerin fotoğraflarını yayımladılar. “Yetkililer” ulaşım hususunda yaşanan sıkıntının mesuliyetini birbirlerine atarken, bir daha bu stada gidip maç izlememeye yemin edenler oldu. Mesele tavsamaya başlamışken, Alp Ulagay’ın mimar Burak Boysan’la stadyumlar üzerine yaptığı mülakat yayımlandı Hürriyet Pazar’da. Ardından da evvelki hafta Cumhuriyet haber yaptı Olimpiyat Stadyumu’nu.

Boysan, stadyumlar sözkonusu olduğunda, 1930-1950 arasını “büyük olsun” dönemi diye tarif edip bunun “baskıcı devlet mantığı” ile alakalı olduğunu söylüyordu. Arzu edilen, “miting alanı”, “siyasi meydan” gibi bir yerdi. “Cümhuriyet ilanının 10. yılını kutlulama” faaliyetleri, bu “siyasi meydan”ın önemi hakkında iyi bir fikir veriyor. Kısaca temas etmekle yetinelim: Reisliğini Cümhuriyet Halk Fırkası Umumi Katibi Recep’in [Peker] yaptığı Kutlulama Yüksek Komisyonu, “kütlelerin heyecanlarını bir ağızdan haykırabilmeleri için” bir marş sipariş eder. “Sesli, hareketli, renkli, ziyalı ve manalı” olacak kutlulamanın şahikası olur 10. Yıl Marşı. Marşı büyük halk kütlelerine topluca ezberletmek için meydanlarda, caddelerde, mekteplerde ve halkevinde talimler yapılır. Nihai büyük deneme, spor sahasında yapılacak, yarış yerine (19 Mayıs Stadyumu’nun da içinde bulunduğu Ankara Garı’nın arkasındaki alan) getirilen mektepliler, marşı söyleyip halkın öğrenmesini ve “katışması”nı temin edecektir.

Asıl amacımız, biraz daha geriye gitmek. Tam 72 sene öncesine. Ahmet Cevat’ın [Emre] Aylık Resimli Aile Mecmuası Yeni Muhit’in 23. sayısında (Eylûl 1930, s. 340-341) meseleyle alakalı unutulmuş bir makaleyi tekrar okuyucusuyla buluşturmak. Dönemin Türk Atletizm Federasyonu Reisi Bürhanettin Bey, İstanbul’da yapılacak “stadın nerede yapılması lazım geldiğini ve ne gibi evsafı haiz olmasını” izah ediyor. Stadın şehrin içinde olması gereğini, “İstanbul’un gittikçe büzüldüğü”ne (!) dair iddiasıyla temellendirip Pangaltı’daki Ermeni mezarlığını teklif ediyor… İlk sayfada beyefendinin şık bir pozu var. İkinci sayfayı ise, Paris Kolomb, Londra, Londra Vembley, Amsterdam Moderno, Berlin ve Stokholm stadlarının çizimleri ile Los Anjelos stadının bir fotoğrafı süslüyor. Bürhanettin Bey’in yazısını noktasına virgülüne dokunmadan aktarıyoruz.


İstanbul Stadı

Bürhanettin Bey

Gerçi İstanbulda bir Stad yapılması hakkında hayli söz söylendi idi, lâkin bu sözler hiç bir zaman fîiliyata geçilebileceiğini gösterir mahiyette değildiler, çünkü İstanbulda bir stad yapılmasını bir ihtiyactan ziyade bir lüks telakkî ediyorduk. Nihayet “Belediyeler kanunu” şehirlerde Stad yapılmasını vazaifi belediye arasına sokunca bu işle ciddi şekilde uğraşmak zaruretini hissettik.

Ben bu bendimde İstanbulda bir Stad neden lâzımdır? Onu tetkik edecek değilim. Yalnız bu Stadın yeri, şekli, eb’adı hakkında fikirlerimi yazacağım.

Bundan evel, zannederim geçen sene bir def’a daha İstanbul Stadı mevzuu bahsolunduğu zeman şehir bu iş için Edirne kapısındaki Çukur bostanları istimlâk etmeyi düşünmüştü. Teşekkür olunur ki bundan bilâhare cayıldı. Orası bir Stad için uzak ve gayrı musait bir yerdir. Zira elde Stadı dolduracak nakıl vasıtası olarak bir tramvay hattı vardır. Muhit spor muhiti değildir. Köprü, tünel gibi halkın toplanma ve ayrılma merkezlerinden çok uzaktır. İstanbul’un spor yapan, sporu seven semtlerine nazaran taban tabana aykırı bir yerdir.

Yegâne meziyet olarak rüzgâra maruz olmadığı söyleniyor, bir Stad için böyle bir çukur aramaya lüzûm yoktur, çünkü etrafa yapılacak tribünler Stadı lüzûmu kadar muhafaza ederler.

İstanbul Stadının şehrin merkezinden uzak olmaması lâzımdır. Bu fikre karşı arasıra “Başka şehirlerde Stadlar şehrin haricindedir” tarzında sözler işittim. Vakıa şehir haricinde yapılmış stadlar da vardır, fakat şehir içinde yapılmış olanları da var. 1924 Türk takımının Pariste Çeklere karşı oynadığı “Bergeire” Stadı Parisin içinde ve pek ender tepeciklerinden birinin üstündedir. Budapeştede şehir içinde mütaaddit Stadlar gördük. Zaten “Stad şehir haricinde olmalıdır” diye bir kaide yoktur. Stad yapmak için kâfi derecede geniş yer Garp şehirlerinin göbeğinde bulunmadığı için yeni yapılan Stadlar kenarlarda têsis olunuyor ve şehir büyüdükçe Stadı içine alıyor.

İstanbul’da vaz’iyet böyle değildir, hem şehrin içinde iktiza ettiği kadar vasi yerler vardır, hem de şehir büyüyecek yerde küçülmekte ve büzülmektedir. Size misal olarak Kadıköyündeki “Union klüp” sahasını gösterebilirim. Vaktiyle ma’mur ve pek kalabalık olan bu saha şimdi metrûk bir haldedir. Çünkü şehir oralarda kefasetini kaybetmiştir. Eğer şehrin içinde fakat kenar semtlerinde bir Stad yaptırabilirsek beş on sene sonra şehir büzüldükçe onu dışarıda bırakacaktır.

İstanbul Stadı şu evsafta olmalıdır:

  1. Bir futbol sahası (en büyük eb’atta).
  2. En aşağı 400 metroluk bir koşu pisti.
  3. Bir bisiklet pisti.
  4. 10000i üstü örtülü olmak üzere 30000 kişilik tribün.
  5. 8 tane kadar tenis kortu.
  6. 3000 kadar seyirci alacak komba salonu (güreş, boks, eskrim için).
  7. Hemen yanında bir ikinci talim sahası (asıl Stadı her an çiğnetmemek için).
  8. Duş daireleri.
  9. 20 tane kadar soyunma odası.
  10. İmkân olursa ufak bir poligon.
  11. Bir kenarda “Sketin” için bir yer.

İstanbulda yapılacak Stadın bütün ihtiyaca tekabül edebilecek bir şey olması lâzımdır. Masraf edilirken bir kısmını ileriye atmak iyi bir sistem değildir.

Böyle bir Stad İstanbul hatta Türkiye sporu üzerinde o kadar hayırlı tesîrleri olacaktır ki beş seneye kalmadan ihtiyaca yetmemesi pek muhtemeldir.

Eğer yerini sorarlarsa Stadın Pangaltıdaki Ermeni mezarlığında yapılmasını tercih ederim, mamafih daha alt taraftaki küçük çiftlik te fena değildir.

Böyle bir Stadın en aşağı 300.000 liraya çıkacağını saklamak istemem. Hükûmet bu seneden iytibaren İstanbul Stadı için senede 40.000 lira vermeyi kabul etmiştir o şartlaki İstanbul şehri de bu miktarı versin. Şu halde senede 80.000 lira eder ki dört senede 320.000 liraya baliğ olur. Zaten bugün başlansa bu Stadın iki seneden evvel ikmali kabil olmaz.

İnşa masrafları hemen hemen dünyanın her tarafında belediyeler ve hükûmetler tarafından verilen Stadların bu müesseseler tarafından idaresi en fena usuldür. Çünkü bu gibi daireler çok bürokrasiye boğulur, çabuk olacak şeyler gecikir. Spor işlerinde ise sürât lazımdır. Merasimin ikmali için bir çok fırsatlar kaçırılır ve sporun icabatı ihmal edilir. Onun içindirki bu işin şirket gibi bir ticarî müesseseye tevdii ve idaresinde de spor teşkilâtına hakkı rey verilmesi bence en doğru şekildir.

Aylık Resimli Aile Mecmuası Yeni Muhit 23 (Eylûl 1930): 340-341.