Devrimi Hatırlıyor musunuz?
1970’lerdeki İtalyan Hareketinin Yorumlanması İçin Bir Öneri

İşçilerin Özerkliği

Çeviren: Özgür Gökmen

Birikim 109 (1998).

Not: Aşağıdaki metin, Roma’da “7 Nisan” şov duruşmasında itham edilen İşçilerin Özerkliği hareketinden on bir davalı tarafından hapiste yazıldı. Duruşma başlamadan kısa bir süre önce (20-22 Şubat 1983) solcu bir gazete olan Il Manifesto’da yayımlandı. İddia makamının, İtalya’daki on yıllık komünist muhalefet mücadelelerini (sözde, silahlı terörist gruplara bağlı) merkezi liderliğe dair bir komploya indirgeme çabalarına karşı davalılar burada hareketin 1968’den beri değişen biçimine dair kendi değerlendirmelerini sunuyorlar.[1]

Önsöz

1970’lerin hareketini yeniden değerlendirmek için geriye baktığımızda, en azından bir şey bizim için açıktır. Parlamento dışı muhalefetin, daha sonra da özerklik [hareketi] muhalefetinin tarihi, marjinallerin, saçaklı bir tuhaflığın ya da birtakım yeraltı gettoların sekter fantezilerinin tarihi değildi. (Bir kısmı şimdi bizim davamızın konusu olan) bu tarihin, bu dönemdeki sınıf mücadelesinin baştan aşağı gelişiminin ve ulusal düzeyde gerçekleşen belirleyici değişikliklerin ve süreksizliklerin, içinden çıkılmaz bir surette, parçası olduğunu teyit etmek önemlidir.

(Korkularla ve provokasyonlarla böylesine dolu içinde yaşadığımız zaman için olmasa, bayağı görünebilecek olan) bu bakış açısından, geçtiğimiz on yıl için, duruşmadaki acil savunma kaygılarımızı aşan, bazı tarihsel-siyasal tezler önermek istiyoruz. Sunduğumuz sorunlar, yargıçlara değil, ama daha ziyade bu yılların mücadelelerine katılanlara yöneliktir. (…)

1970’lerin hareketinin gerçekçi bir yeniden değerlendirmesini yapma zamanının geldiğini düşünüyoruz. Devletin ve itirafçıların[2] tahriflerine karşı, bugün, “terörizm sonrası” yeni durum bağlamında, hareket ve kurumlar arasındaki ilişkiye dair uygun siyasal bir yargıya varmak üzere, bir hareket olarak kendi siyasal açıklamamız için önümüzü temizlememiz gerek.

Silahlı terörizmle ortak bir yanımız olmadığı aşikârdır. “Yıkıcı/alt üst edici” olduğumuz da aynı ölçüde açıktır. Duruşmamızda tehlikede bulunan temel mesele bu iki gerçek arasındadır. Ancak, uygun teknik ve siyasal araçlarla yapılacak olan mahkemedeki savunmamızın, hareket içinde, bu yılların “büyük dönüşüm”üne ön ayak olan toplumsal özneler arasında daha geniş bir tartışmayla bağlantılı olması önemlidir. Bu tartışma, 1980lerde yüzleşeceğimiz yeni gerilimlere uygun bir şekilde karşı koyabilmek için hayati ölçüde gereklidir.

İmzalar: L. Castellano, A. Cavallino, G. Cortiano, M. Dolmaviva, L. F. Bravo, C. Funara, T. Negri, P. Pozzi, F. Tommei, E. Vesce, P. Virno. Rebbibbia Hapisanesi, Roma, Ocak 1983.

1

“İtalyan ’68”inin özgül niteliği, yeni, patlayıcı toplumsal bir olgu ile klasik siyasal komünist devrim paradigmasının birleşimiydi.

Ücretli emeğin eleştirisi, kitlesel boyutlarda reddi, kitlesel mücadelelerin ardındaki itici güç, güçlü ve sürekli karşıtlığın biçimi, hareketin sunduğu geleceğe yönelik tüm umutların maddi içeriğiydi. Bu profesyonel rollere ve hiyerarşilere yönelik kitlesel meydan okumalara, eşit ücret ve üretkenlikten ayrılmış gelir için yapılan mücadelelere, toplumsal bilginin örgütlenmesine yönelik saldırıya, gündelik hayatın yapısında değişiklikler için yapılan niteliksel taleplere—kısaca, somut özgürlük biçimlerine yönelik genel uğraşıya, bir öz kazandırdı.

Diğer ülkelerde (örneğin Almanya ve ABD’de), aynı dönüşüm güçleri, siyasal iktidar sorununu doğrudan ortaya sürmeden, toplumsal ilişkilerde moleküler değişiklikler biçiminde geliştiler. Fransa’da ve İtalya’da, kurumsal sertliklere ve çatışmaları düzenlemenin bir tür basitleştirilmiş biçimine bağlı olarak, devlet iktidarı —ve onun “ele geçirilmesi”— meselesi, doğrudan doğruya merkezi hale geldi.

Özellikle İtalya’da, ’68’de başlayan ve süren kitlesel mücadeleler dalgasının, birçok şekilde, kurulu işçi sınıfı hareketinin işçici (uvriyerist) ve devlet sosyalisti gelenekleriyle keskin bir kırılmayı belirlediği gerçeğine karşın, komünizmin klasik siyasal modelleri, gene de yeni hareketler içinde kendine gerçek bir yer buldu. Sınıf çatışmasının aşırı kutuplaşması ve kurumsal bir düzeyde (fabrikalarda, “iç komisyonlar” ya da toplumsal refahta, yerel/bölgesel unsurları olmayan aşırı merkezileştirilmiş bir yapı) gerçek siyasal uzlaşmanın ya da uygun karşılığın yokluğu, gelire ve yeni özgürlük alanlarına yönelik mücadelelerin, klasik Leninist “devlet aygıtını yıkma” meselesine bağlandığı bir durum yarattı.

2

1968’le 1970’lerin başı arasında, kitlesel mücadeleler için siyasal bir çıkış ve sonuç bulma sorunu, hem eski hem de yeni tüm solun gündemindeydi.

Hem Komünist Parti ile sendikalar hem de parlamento dışı gruplar, iktidar yapısında, halihazırda fabrikalarda ve emek pazarında ortaya çıkmış güçlerin ilişkilerindeki değişikliği sonuçlandıracak ve gerçekleştirecek, sert ve kesin bir değişiklik için çalışıyorlardı. —Genellikle gerekli görülen— bu siyasal çözümün doğası ve niteliği hakkında, sol içinde süregiden bir hegemonya mücadelesi vardı.

Okullarda ve üniversitelerde çoğunluğu oluşturan, ama fabrikalarda ve hizmet sanayisinde de kökleri bulunan devrimci gruplar, mücadeleler dalgasının ve toplumsal dönüşümlerin, o güne kadar varolmuş yasallık çerçevesiyle keskin bir kırılma ile aynı zamanda meydana geldiğini farkettiler. Kâr marjlarının ve kapitalist kumandanın herhangi bir tür kurumsal-reformist iyileştirilmesini önleyebilmek için, durumun bu yönünü vurguladılar. Mücadelelerin bölgesel düzeyde tüm toplumsal alana yayılması ve karşı iktidar biçimlerinin kurulması, iktisadi krizin şantajına karşı atılması gerekli adımlar olarak göründü. Öte yandan, İtalyan Komünist Partisi ve sendikalar, Merkez-sol hükümetinin düşmesini ve “yapısal reformları”, kitlesel mücadelelerin doğal bir sonucu olarak gördüler. Onlara göre, yeni bir “uygunluk çerçevesi”; ve daha çok kurumsal uzlaşma, iktisadi büyümeyi yeniden canlandırmada işçi sınıfına daha etkin bir rolu güvence altına alacaktı.

Eski ve yeni solun bu sınırları içinde ve arasında polemikler ve bölünmeler yaşandı. (…)

Bununla birlikte bu bölünmeler, ortak temel sorun etrafında gerçekleşti: 1968 sonrasının mücadeleler dalgasından gelişmiş olan toplumsal ilişkilerdeki ayaklanmayı, siyasal iktidar terimlerine nasıl tercüme etmeli?

3

1970’lerin başında, parlamento dışı sol, tamamen klasik komünist gelenek içinde bulunan terimlerle, iktidar zeminindeki herhangi bir mücadele için gerekli araçlardan biri olarak gördüğü, güç kullanımı, şiddet kullanımı sorununu ortaya sürdü.

Şiddet kullanımının fetişizmi yoktu. Aksine, tam manasıyla hareketin gelişimine tabi kılınmıştı. Ama meseleyle ilgisi açıkça takdir ediliyordu. Toplumun bütünündeki kitlesel çatışmalar, siyasal iktidar sorununu, inkâr edilemez bir şekilde, yeni terimlerle ortaya koydu. Battipaglia ya da Torino’daki şiddetli çatışmalardan sonra (1969), devletin güç kullanımı üzerindeki tekeli, sistematik bir şekilde karşı konulması gereken, kaçınılmaz bir engel olarak ortaya çıktı.

Bu yüzden, bu dönemin program ve sloganları, yasallığın şiddetli bir şekilde kırılmasını, yeni bir karşı gücün manifestosu olarak kavramsallaştırdı. Şehri Ele Geçir ve İsyan gibi sloganlar, kaçınılmaz olarak değerlendirilen bu bakış açısını, her ne kadar herhangi vasıtasız bir anlamda olmasa da, bir sentezle birleştirdiler.

Öte yandan, kitlesel hareketlerin kendi somut terimleriyle, illegalite çerçevesinde örgütlenmenin, çok daha sınırlı ve mütevazı savunmaya yönelik hedefleri vardı: Grev gözcülerinin, ev işgallerinin, gösterilerin korunması, (Aralık 1969’da Piazza Fontana’daki bombalı provokasyondan sonra ciddi bir tehdit olarak algılanan) muhtemel sağcı saldırıları önlemeye yönelik güvenlik önlemlerinin alınması.

Kısaca, komünist bir bakış ve 1968’den doğan “yeni siyasal özne”nin birleşimine dayanan bir saldırı kuramı yaygındı. —Sendika kadrolarını da içermek üzere— 1968-69’un “Kızıl Yıllar”ını izleyen binlerce militan için, mücadelelerin illegal bir düzeyde örgütlenmesinin ve devletin baskıcı yapılarıyla çatışmanın biçimleri ve zamanlaması üzerine yapılan kamusal tartışmaların, hareket içinde yaygın ve olağan temalar olduğu gerçeği baki kalacaktır.


  1. Yalnızca önsözünü ve ilk üç bölümünü aktardığımız ”Devrimi Hatırlıyor musunuz?”un orijinali, bir önsöz ve yirmi bölümden oluşmaktadır. Metnin başındaki not, İtalyan Özerklik Hareketi’ne ve 1960 ve 1970’lerdeki toplumsal mücadelelere ait birçok metni İngilizceye çevirerek, Red Notes İtalyan Arşivi’ni oluşturan Red Notes yayınevince konulmuştur. Bkz. Toni Negri, Revolution Retrieved: Writings on Marx, Keynes, Capitalist Crisis and New Social Subjects, 1967-83 [Yeniden Ele Geçirilen Devrim: Marx, Keynes, Kapitalist Kriz ve Yeni Toplumsal Özneler Üzerine Yazılar, 1967-83] (Londra: Red Notes, 1988), 229-233—çn.  ↩

  2. Pentiti, tam da bizim bildiğimiz anlamıyla itirafçı— çn.  ↩